Bu coğrafyanın insanı, günlük ve kısa dönemli düşünmeyi daha çok benimsemiştir. Geleceğe dair uzun dönemli bir plan yapması olası değil. Çünkü Türk toplumu olay, olgu ve nesneye değil; insanlarla olan ilişkiye odaklıdır. Bizim için mantık değil; kişisel ilişkilerimizin belirlediği süreçler ön plandadır.
Bu nedenle toplumsal örgütlenmenin en yoğun gerçekleştiği yerlerde;
“Yasa egemenliği” yerine daha çok “Kişi egemenliği” belirgindir.
Konunun daha iyi anlaşılabilmesi için üzerinde biraz duralım.
Bir kent düşünün; orada yaşayan kentliler, dayanışma içinde yasalar oluştursun ve sorumlu yurttaş bilinciyle oluşturdukları yasaların gerçekleşmesiyle yükümlü olsunlar.
- İnsan haklarına saygılı ve bu hakları geliştirmeye açık, bireylerine refahını ve kişiliğini geliştirme güdüsü ve fırsatı sağlayan kentsel ortamda yaşama hakkı,
- Saldırılara ve suça karşı korunmuş güvenli bir kentte yaşama hakkı,
- Hava, su, gürültü vb kirlenmelere konu olmayan ekolojik dengelere duyarlı bir kentsel çevrede yaşama hakkı,
- Oturduğu yere bağlılık duyabileceği, ona anlam yükleyebileceği kimliği olan bir kentte yaşama hakkı,
- Konut alanları, dinlenme ve eğlenme ile ulaşım kullanışları arasında, birbirini rahatsız etmeyen ama gereksiz ulaşım talepleri yaratmayan uyumlu bir arazi kullanımı dengesine sahip, insanların birbiriyle ilişki kurma fırsatlarını çoğaltan bir kentte yaşama hakkı
Yasaların egemenliği mi? Yoksa kişilerin egemenliği mi?
Tercihi, siz değerli okuyuculara bırakıyorum.
Dolayısıyla hepimizin bu iki soruya; ‘mantık’la cevap vermesi ve bir tercih üretmesi şart.
KENTTE TEMEL NOKTA: İNSANA SAYGI
Türkiye nüfusunun % 75’i artık kentlerde yaşıyor. Kentlere olan ilgi, 1950’li yıllarda başladı ve günümüze kadar artarak devam etti. Biz buna nüfusun kentleşmesi diyoruz, oysa nüfusun artması kentlileşme değildir.
Bugün insanlar kentlerde birbirine kaba davranıyorlar, okuma yazma düzeyimiz düşük, öğretmen ve okul sayımız yetersiz. Kaldırımda, kavşaklarda adam öldürmeye devam eden otomobil ve motosiklet sürücülerimiz var.
Doğan Kuban, bir yazısında 50 milyondan fazla insanın kentlileşmekte zorlandığını dile getiriyor. Oysaki, kent medeniyetin olduğu yerdir. Uygarlık üretimi de kentlerde gerçekleşir. Yaşamsal ortaklığın, davranışları etkileyerek insanların birlikte yaşamını kolaylaştırması insana saygının artması gerekmektedir.
Yazıyı bir soruyla bitirelim.
‘Türkiye’nin cahili kentlerde mi yaşıyor?!’